Ağaçtan bir ceviz düştü
Bütündü, ayrıldı
Parçalandı, bütün sanıldı oysa
Bir asker paldır küldür geçti üzerinden cevizin.
İçinde bir çocuk, kabuksuz
Parça parça sessizliğe gömüldü çocuğun içi
Vücudu büyüdü sesi kısık
Televizyonların sesi yüksekti
ve kumandalar diktatör
Anlamadılar ki
Anca bağırıp sindirdiler köşesine
Karnın aç mı sırtın pek mi…
Görmediler görmediler başka bir şeyi
Ama inandı çocuk o gökkuşağına
Bir gün gelecek rengarenk ışığa
Çocuğun içinde fışkıran o duygu
Kaçıp gitmek duygusu
Baskındı her daim
İnsandan insana kaçıp gitti
İnsan değildi huzur anladı
Huzur tek kalmaktı
Hem çalıp hem oynamaktı kendi
Hem yapılan tek şey ayrı odalara girip sessizce ağlamaksa
Tek de ağlardı çocuk
Bir rüzgar eserdi sıvazlardı sırtını
Bir güneş ısıtırdı bedenini
Ayakkabısı derdi ki dik dur çocuğum
Aldırma! (belki tek o ayakkabısını atmaya kıyamazdı)
Ailesi de arkadaşı da sevgilisi de kendisi olmuştu kendinin.
Kolları sarardı o minik gövdesini
Yalnızlık bunu öğretmişti çocuğa
İki kolu ne bir başkasına sarılmak için ne de yük taşımak için vardı
kendini kucaklamaktı görevi
Yollarda tek, yürüyecekti egoya karşı denize doğru
Hem sığar mıyız derdi de olmazdı
Hem yapılan tek şey ayrı odalara girip ağlamaksa
Tek de ağlardı çocuk
Başkasının verdiği her şeyi geri verip ben derdi ben
İbrahim’in yolundan keşfederek giderken
Egolu putlar kırılırsa kırılsın.
Ben inanıyorum her yerde olana.
Şekere masumiyete gökkuşağına.
Ben bir çocuk
Tek bir çocuk
Yolumu buldurana inanıyorum.
Ateistliğim insanlara(.)